Mücrimi
Asıl adı Mehmet Özbozok olan Âşık Mücrimî, bugün Malatya ilinin Doğanşehir ilçesine bağlı olan Karaterzi Köyünde 1882 yılında doğmuşÇocuk yaşlarda eli yandığı için parmakları bir top halinde birbirine bağlanmış, bu dönemden sonra lakabı çolak olarak kalmıştır.Çocuklarının anlattığına göre, İmâm Mûsâl-Kâzım evlatlarından bir seyyid tarafından, çolaklığı sebebiyle kendisine Mücrimî mahlası veriYine çocuklarının anlatımına göre Mücrimî, Celâl Abbas Ocağına mensup bir aileden gelmektedir. Mücrimî, çocukluk ve gençlik yıllarında deli dolu bir kişiliğe sahiptir. Sakalı çıkmaya başladığı günlerden ölümüne dek sakalını hiç kesmeKöyde bir yandan çobanlık yapmış, diğer yandan muhabbetlerde çolak eliyle saz çalıp deyişler söylemeye başlamıştır. Bir gün camideezan okuyan hocanın sesinden çok etkilenerek Kurana ilgi duymuş ve ders alarak Kuranı öğrenmiştir. Bu dönemden sonra bir sürekendisi de hocalık yapmış ve bu süreçten sonra delidoluluğu gitmiş, kendini kitaplara ve okumaya vermiştir. Başka şehirleregidenlere kitap ısmarlamayı hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Mücrimî, oğlu Cemal Özbozokun deyişiyle, gençlik yıllarından itibarendivaneye saygı duyan, ama şah-padişah tanımaz bir dünya görüşüne sahiptir.Köyde bulunduğu dönemde bir kıza âşık olur ama kızı ona vermezler. Köylüler onu başkasıyla evlendirmek isteyince kabul etmez veköyü terk eder.
Mücrimî, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Sakçagözüne (Keferdiz) yerleşir. Bu bölgenin ünlü Türkmen ağası Hurşit Ağanınyanında yaşar ve onun vekilliğini yapar. Yörede, hem güzel sözleri, hoş sohbeti, hem de halka karşı sevgisiyle büyük bir ilgiyle karşılaşır. Hurşit Ağa, oldukça geniş bir arazinin sahibidir. Ağanın Keferdizde bulunan hanını, Mücrimî çalıştırır. O handan kazanılan parayı her günHurşit Ağanın önüne yığar Mücrimî. Hurşit Ağa, Oluk akarken testini doldur; çoluk çocuğun olur ileride, dünya daim böyle olmaz; alacağınıtorbadan! der, ama Mücrimînin parada pulda gözü yoktur. Keferdize geldikten sonra köylüleri ve akrabaları tarafından Karaterziyeçağrılsa da asla geri dönmez. Bu yüzden Mücrimînin şiirlerinde gurbet oldukça belirgin bir temadır. Cemal Özbozokun anlattığına göre, Keferdize yakın bir köyde şıhlık yapıp halkın inancını kötüye kullanan birisi, bir yanlışlık sonucu Mühakkında bir şikayet yapar. Bu kişi ve Mücrimî, Tekke ve Zaviyeler Kanununa karşı gelmek suçundan mahkemeye çağırılır. Mücrimî,İslahiyede mahkeme önünde beklerken, bir arkadaşını görür. Arkadaşı orada ne beklediğini sorar. Mücrimî cevap olarak Ben buradamahşeri seyrediyorum der, kimi cennete (evine) kimisi de cehenneme (hapise) gidiyor…. Mahkemede şıhlık yapmak, dernekkurup toplantı düzenlemekle suçlanır. Mücrimî, hakime döner, Eğer ben o Allahı, keçinin oğlağını, koyunun kuzusunu sevdiği kadarsevseydim, beni bu zalimler giriftarına dahil etmezdi der.
Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Mücrimî de soyadı almak için başvurur. Soyadını yazan görevliye Özak diyeceği yerde Özbok der. Görevlide soyadını Özbozok yazar ve öyle kalır.Elbistanın Aktil köyünden Ali Şükrü ve Sarızdan Cafer Ağa, Mücrimînin saygı duyduğu kişilerdir. Âşık Nesimi Çimenin kayınbabası olanCafer Ağa, sürekli Mücrimînin yanına gelip gitmektedir. Mücrimî, ünlü şiiri Şu diyâr-ı gurbet eldeyi o dönemde Cafer Ağaya verir veoradan Nesimi Çimene ulaşır. Nesimi Çimen de bu sözleri bir albümünde okur; bu eser daha sonra TRT repertuarına alınır.Mücrimî atışmayı çok seven bir âşıktır. Cemal Özbozokun hatırladığı kadarıyla, Âşık Veysel iki kez Mücrimîyi ziyarete gelmiştir. Ancak oatışmamıştır Mücrimî. Âşık Davut Sulari de Âşık Veysel gibi ziyarete gelen âşıklardan birisidir. Davut Sulari köye ilk geldiğinde Mücrimîyimuhabbete çağıranlar, hele takıl şu âşığa bakalım ne söyleyecek derler. Davut Sulari de muhabbette, Mücrimîye dokunan sözler söyler.Mücrimî curasını ister ve söylemeye başlar:
Behey âşık yalan yumru söyleme
Otur edebinle haddini tanı
Kocamış aklını talan eyleme
Otur edebinle haddini tanı
Bilmezsin ârifler seni tartarlar
Azarsın yalına zehir katarlar
Kuyruğundan tutar dışarı atarlar
Otur edebinle haddini tanı
Sen bir tüccar değil çerçi bakkalsın
İleşlere dönen karga kartalsın
Ne aslan ne kaplan sarı çakalsın
Otur edebinle haddini tanı
Mücrimîyem sofu hacı değilim
Dilbazlar gibi falcı değilim
Boşa sıkan ahmak avcı değilim
Otur edebinle haddini tanı
Bu sözlerden sonra muhabbete katılanlardan bir alkış duyulur. Davut Sulari hemen kalkıp Mücrimînin eline yapışır ve “Ben seni taşlamasam senin meyvelerin düşmezdi.” der.
Mücrimî, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Sakçagözüne (Keferdiz) yerleşir. Bu bölgenin ünlü Türkmen ağası Hurşit Ağanınyanında yaşar ve onun vekilliğini yapar. Yörede, hem güzel sözleri, hoş sohbeti, hem de halka karşı sevgisiyle büyük bir ilgiyle karşılaşır. Hurşit Ağa, oldukça geniş bir arazinin sahibidir. Ağanın Keferdizde bulunan hanını, Mücrimî çalıştırır. O handan kazanılan parayı her günHurşit Ağanın önüne yığar Mücrimî. Hurşit Ağa, Oluk akarken testini doldur; çoluk çocuğun olur ileride, dünya daim böyle olmaz; alacağınıtorbadan! der, ama Mücrimînin parada pulda gözü yoktur. Keferdize geldikten sonra köylüleri ve akrabaları tarafından Karaterziyeçağrılsa da asla geri dönmez. Bu yüzden Mücrimînin şiirlerinde gurbet oldukça belirgin bir temadır. Cemal Özbozokun anlattığına göre, Keferdize yakın bir köyde şıhlık yapıp halkın inancını kötüye kullanan birisi, bir yanlışlık sonucu Mühakkında bir şikayet yapar. Bu kişi ve Mücrimî, Tekke ve Zaviyeler Kanununa karşı gelmek suçundan mahkemeye çağırılır. Mücrimî,İslahiyede mahkeme önünde beklerken, bir arkadaşını görür. Arkadaşı orada ne beklediğini sorar. Mücrimî cevap olarak Ben buradamahşeri seyrediyorum der, kimi cennete (evine) kimisi de cehenneme (hapise) gidiyor…. Mahkemede şıhlık yapmak, dernekkurup toplantı düzenlemekle suçlanır. Mücrimî, hakime döner, Eğer ben o Allahı, keçinin oğlağını, koyunun kuzusunu sevdiği kadarsevseydim, beni bu zalimler giriftarına dahil etmezdi der.
Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Mücrimî de soyadı almak için başvurur. Soyadını yazan görevliye Özak diyeceği yerde Özbok der. Görevlide soyadını Özbozok yazar ve öyle kalır.Elbistanın Aktil köyünden Ali Şükrü ve Sarızdan Cafer Ağa, Mücrimînin saygı duyduğu kişilerdir. Âşık Nesimi Çimenin kayınbabası olanCafer Ağa, sürekli Mücrimînin yanına gelip gitmektedir. Mücrimî, ünlü şiiri Şu diyâr-ı gurbet eldeyi o dönemde Cafer Ağaya verir veoradan Nesimi Çimene ulaşır. Nesimi Çimen de bu sözleri bir albümünde okur; bu eser daha sonra TRT repertuarına alınır.Mücrimî atışmayı çok seven bir âşıktır. Cemal Özbozokun hatırladığı kadarıyla, Âşık Veysel iki kez Mücrimîyi ziyarete gelmiştir. Ancak oatışmamıştır Mücrimî. Âşık Davut Sulari de Âşık Veysel gibi ziyarete gelen âşıklardan birisidir. Davut Sulari köye ilk geldiğinde Mücrimîyimuhabbete çağıranlar, hele takıl şu âşığa bakalım ne söyleyecek derler. Davut Sulari de muhabbette, Mücrimîye dokunan sözler söyler.Mücrimî curasını ister ve söylemeye başlar:
Behey âşık yalan yumru söyleme
Otur edebinle haddini tanı
Kocamış aklını talan eyleme
Otur edebinle haddini tanı
Bilmezsin ârifler seni tartarlar
Azarsın yalına zehir katarlar
Kuyruğundan tutar dışarı atarlar
Otur edebinle haddini tanı
Sen bir tüccar değil çerçi bakkalsın
İleşlere dönen karga kartalsın
Ne aslan ne kaplan sarı çakalsın
Otur edebinle haddini tanı
Mücrimîyem sofu hacı değilim
Dilbazlar gibi falcı değilim
Boşa sıkan ahmak avcı değilim
Otur edebinle haddini tanı
Bu sözlerden sonra muhabbete katılanlardan bir alkış duyulur. Davut Sulari hemen kalkıp Mücrimînin eline yapışır ve “Ben seni taşlamasam senin meyvelerin düşmezdi.” der.
Ozanlar
- Abdullah Papur
- Ali Ekber Çiçek
- Ali Kızıltuğ
- Aşık Allahverdi
- Aşık Daimi
- Aşık Dertli
- Aşık Elesker
- Aşık Ferrahi
- Aşık Feymani
- Aşık Gül Ahmet (Gül Ahmet Yiğit)
- Aşık Gülabi
- Aşık Hüdai
- Aşık İhsani
- Aşık Mahzuni Şerif
- Aşık Müdami
- Aşık Ömer
- Aşık Paşa
- Aşık Seyrani
- Aşık Sümmani Baba
- Aşık Şenlik
- Aşık Üzeyir
- Aşık Veli
- Aşık Yoksul Derviş
- Aşık Zarrafi
- Aşık Zülali (Yusuf Kökten)
- Dadaloğlu
- Devran Baba
- Gevheri
- Hisarlı Ahmet
- Karacaoğlan